KAPTAN GANGA - BÖLÜM 4

Durgun suların üzerinde, hafifçe teknenin tabanına çarparak tekneyi bir beşik gibi sallayan dalgaların üzerinde güzel bir uyku çekmişti Ganga. Yıldızların ışıltısı altında uykuya dalan bedeni, güneşin kirpiklerinin arasından sızmasıyla gözlerini açtı. Hemen kalkmadı yerinden bu sabah ve biraz gökyüzünü seyire daldı. Dün gece yediği kabak çiçeği dolmasının tadı damağındaydı. Bugün planı; fok balıklarının rehberliğinde biraz da derinlere dalmaktı…

İçini saran heyecanla doğruldu ve önce kendisi için güzel bir deniz üzeri kahvaltısı hazırladı. Kendi masasında yalnız gibi görünüyordu ama hemencecik yanında, denizin yüzeyine yakın duran kahvaltı arkadaşları vardı. Biraz kendi yiyor, biraz da kendisine doğru yaklaşan minik balıkları besliyordu Ganga. Hafif esen rüzgar saçlarını okşuyor; biraz ileride duran günün ilk dalış ekibi ise heyecanına heyecan katıyordu. Bugün kimlerle tanışacağını ve hayatına hangi yeni anıları katacağını henüz bilmiyordu.

Şnorkel ve paletlerini kaptığı gibi bota atladı ve ilk dalış ekibince doğru dalgalarla yol aldı. İşte! Varmıştı bile. Haydi başlasın yepyeni bir gün dedi ve ekiple beraber yavaşça derinlere daldı. Vay be! Diye geçirdi içinden Ganga. Bu resmen bambaşka bir dünyaydı. İlk başta güneşin süzülen ışıkları yüzeye yakın duran balıkların pullarını parlatıyordu, derine indikçe denizin rengi koyulaştı ve kokusu daha da arttı. 

Her şeyi dikkatle inceliyordu Ganga. Burada zaman farklı işliyor gibiydi. Çoğu deniz canlısı hızlıca hareket etse de zaman yavaşlamış gibiydi. Her şey arasında olan sözsüz uyuma hayran kaldı. İşte bir fok şaşkın bakışlarla ona doğru yaklaşmaya başlamıştı. Ganga’nın kalbi hızla çarpmaya başladı, halbuki daha dün suyun üzerindeyken görmüştü fokları ama şimdi ikisi de suyun içindeydi. Hızlıca Ganga’ya doğru yüzen fok, o’na yaklaşınca yavaşladı ve Ganga’nın etrafında dönerek bir tur attı. Ganga; biraz ürkse de elini yavaşça uzattı ve fokun gergin derisi ile ilk temasını yaptı. Bu büyüleyici an; Ganga’nın aklını başından aldı. 

Nasıl yani dedi kendi kendine; benim yolculuk yaptığım denizlerin dibinde sen hep var mıydın? Benim için kederli bir gün olduğunda sen yine buradaydın. Buraya her geldiğimde seni görür müyüm acaba… Fok; süzülerek uzaklaştı. Her şeyin bu kadar akışkan ve kendiliğinden olması Ganga’yı şaşırttı. Yaşamın içinde bizi telaşa sürükleyen şeylerin gerçekteki önemini bir kez daha sorguladı…

Bu sırada ahenk içinde yüzen minik balık grubunu gördü. Acaba nereye gidiyorlar diye içinden güldü. Başını hangi yöne çevirse büyüleniyordu ama yüzeye çıkma zamanı gelivermişti. Zamanın bu kadar yavaş aktığı bir yere tezat olarak çıkma zamanı hızlı gelmişti. Yüzeye çıktığında artık başka biri gibiydi. Her şeyin bütün olduğunun farkına ilk kez böylesine net olarak varmıştı. Yukarıda insan sesleri; saatin de ilerlemesiyle artmıştı. Kıyıda eğlenen çocukları gördü ve tam o sırada düşündü; acaba dokunduğum fok ne yapıyor aşağıda, tam da şu anda?

İşte bu bütünlük algısı yeni bir öğretiydi. Denizi hep sevmişti Ganga. Ama ilk kez anlamıştı ki; deniz sadece büyük sulardan ibaret değildi. Teknesine doğru giderken botuyla; kendisini bekleyen sınırsız macera ve deneyimi düşündü. Günün geri kalanını da burada geçireceğim dedi ve yarın sabahın ilk ışıklarıyla biraz da denizin üzerinde yol yapacağım. Yolculuk boyunca denizi ve onun içindeki yaşamı gözleyeceğim. Denizin üzerinde yalnız yol alıyorsam dahi, asla yalnız olmadığımı artık hep bileceğim… 

HEMEN ARA WhatsApp